Hakkımda
Klinik Psikolog Zeynep Hazal Ertürk 2018 yılında İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Psikoloji Bölümünden mezun olmuştur. Daha sonra aynı yıl İstanbul Kent Üniversitesi Klinik Psikoloji Tezli Yüksek Lisans eğitimine başlamıştır. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi Bilim Dalında stajyer psikolog olarak görev yapmıştır. Bilişsel Davranışçı Terapi, Şema Terapi, Gottman Çift Terapisi ile Kabul ve Kararlılık Terapisi Eğitimleri almıştır.
Dünya Sağlık Örgütü'nde proje asistanı olarak çalıştıktan sonra Boylam Psikiyatri Hastanesinde Klinik Psikolog olarak çalışmaya başlamıştır. Bilkent Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Gelişim Merkezinde Klinik Psikolog olarak görev yapmıştır. Şu an aktif olarak M+ Psikoloji'de yüz yüze ve online danışan görmektedir.

Çalışma Alanları
Anksiyete
Anksiyete, bedenin tehdit algıladığında verdiği doğal bir uyarı sistemidir; ancak bu sistem gereğinden fazla aktif hâle geldiğinde günlük yaşamı zorlayabilir. Sürekli endişe, kontrol kaybı hissi, huzursuzluk ve bedensel gerginlik en sık görülen belirtilerdir. Anksiyete çoğu zaman kişinin güvenlik ihtiyacının, belirsizlikle başa çıkma zorlanmasının veya geçmiş deneyimlerinin bir yansımasıdır. Doğru terapi yaklaşımlarıyla duygu düzenleme, düşünce farkındalığı ve beden farkındalığı geliştikçe semptomlar belirgin şekilde azalabilir. Temel amaç, anksiyeteyi tamamen yok etmek değil; onunla daha sağlıklı, daha esnek ve işlevsel bir ilişki kurmaktır.
Depresyon
Depresyon, yalnızca geçici bir üzüntü hâli değil; duygu durumunu, düşünce süreçlerini ve günlük işlevselliği etkileyen karmaşık bir psikolojik durumdur. Enerji kaybı, ilgi azalması, umutsuzluk, uyku ve iştah değişimleri en sık görülen belirtiler arasındadır. Depresyon çoğu zaman kişinin yaşam olayları, biyolojik yatkınlıklar ve stres faktörleriyle başa çıkma kaynaklarının tükenmesi sonucunda ortaya çıkar. Terapi, sosyal destek ve gerektiğinde psikiyatrik tedaviyle kişinin yeniden denge kurması ve yaşam enerjisini kazanması mümkündür. Temel hedef, duyguları bastırmak değil; kişinin kendine şefkatle yaklaşabileceği, anlam ve yön duygusunu yeniden inşa edebileceği bir iyileşme süreci sağlamaktır.
İlişkiler
İlişkiler, insanların bağ kurma, görülme ve anlaşılma ihtiyaçlarının en güçlü yansımasıdır. Sağlıklı bir ilişki, iki kişinin de duygularını açıkça ifade edebildiği, sınırların saygıyla korunduğu ve karşılıklı güvenin sürdüğü bir alan yaratır. İlişkilerde yaşanan çatışmalar çoğu zaman bağlanma stilleri, geçmiş deneyimler ve iletişim kalıplarının günümüzde tekrar etmesinden kaynaklanır. Terapide amaç, bu otomatik döngüleri fark etmek ve daha güvenli, esnek ve şefkatli bir ilişki dili geliştirmektir. Çünkü en sağlam ilişkiler, kusursuzlukla değil; iki kişinin de birlikte büyümeye niyet etmesiyle güçlenir.
Obsesif Kompulsif Bozukluk
Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB), kişinin istemeden ortaya çıkan, rahatsız edici düşünceler (obsesyonlar) karşısında kaygıyı azaltmak için tekrar eden davranışlar veya zihinsel ritüeller (kompulsiyonlar) gerçekleştirmesiyle karakterizedir. Obsesyonlar genellikle kontrol kaybı, zarar verme, temizlik, düzen veya kesinlik ihtiyacı gibi temalar etrafında şekillenir. Bu döngü, kısa süreli rahatlama sağlasa da uzun vadede kaygıyı artırarak kişinin günlük yaşam işlevselliğini zorlayabilir. OKB, biyolojik yatkınlıklar, öğrenilmiş davranışlar ve düşünceyi aşırı ciddiye alma (thought–action fusion) gibi bilişsel süreçlerle yakından ilişkilidir. Bilişsel Davranışçı Terapi (özellikle Maruz Bırakma ve Tepki Önleme—ERP) OKB’de en etkili yöntemlerden biri olarak kabul edilir ve kişinin ritüellere ihtiyaç duymadan kaygıyla baş edebilmesini öğretir.
Stres
Stres, kişinin karşılaştığı bir durumu mevcut kaynaklarıyla yönetemeyeceğini düşündüğünde ortaya çıkan doğal bir bedensel ve zihinsel tepkidir. Kısa süreli stres motivasyon sağlayabilirken, uzun süreli veya yoğun stres bedensel yorgunluk, duygusal tükenme ve bilişsel zorlanmaya yol açabilir. Stresin etkileri; kişinin başa çıkma becerileri, sosyal destek düzeyi ve olayları nasıl yorumladığıyla yakından ilişkilidir. Düzenli dinlenme, duygu düzenleme becerileri, mindfulness ve sınır koyma gibi stratejiler stresin etkilerini önemli ölçüde azaltabilir. Amaç stresi tamamen ortadan kaldırmak değil; onunla daha dengeli, daha esnek ve daha sürdürülebilir bir ilişki kurmaktır.
Tükenmişlik
Tükenmişlik, uzun süreli stres, aşırı sorumluluk ve duygusal yüklenme sonucu ortaya çıkan; fiziksel, zihinsel ve duygusal bitkinlik hâlidir. Kişi kendini sürekli yorgun, isteksiz ve duygusal açıdan kopuk hissederken, daha önce keyif aldığı şeylere karşı ilgisini kaybedebilir. Tükenmişlik çoğu zaman yüksek beklentiler, mükemmeliyetçilik ve sürekli “yeterli olma” baskısının birikimiyle beslenir. Dinlenme, sınır koyma, destek alma ve değerlerle uyumlu bir yaşam ritmi kurmak iyileşme sürecinin temel adımlarıdır. Tükenmişlik, zayıflık değil; insanın aşırı yük altında ne kadar kırılgan olabileceğini hatırlatan bir sinyaldir ve doğru müdahalelerle yeniden denge kurmak mümkündür.

